“En Kahraman Gülşen” mi?
Gülşen’in bir konser sırasında söylediği sözler nedeniyle, kendisi hakkında soruşturma açılınca, konu üzerine bir yazı yazmaya karar vermiştim. Fakat hukuksuz bir şekilde tutuklandığını öğrenince vazgeçmiştim.
Çünkü hem kendisine yaşatılan bu mağduriyeti savunuyormuş gibi gözükmek istemedim hem de kendisinden bir kahraman yaratmaya kalkacak olan “koro”nun içine dâhil olmaktan kaçındım.
Öncelikle Gülşen’in söylediği “sakıncalı” sözlerin tasarlanmadan, belli ki bir dosta şaka yapılırken edilmiş, fakat o şakanın içinde de biraz gerçeklik iması olduğunu ifade etmek gerek. Sonuçta cemaatlerde, tarikatlarda, din kisvesi altında neler yapıldığını artık hepimiz en açık biçimde görüyoruz. Bununla birlikte Gülşen’in sözlerinin belirli bir grubu zan altında bırakmaya yönelik olduğuna dair yapılan yorumları “hukuken” kabul etmek mümkün değildir.
Üstelik bunun, kaçma şüphesi veya delilleri karartma ihtimali olan kişilere uygulanması gereken “tutukluluk” halini gerektirmediği fazlaca söylendi, dolayısıyla bunun bir gözdağı, sindirme ve intikam amacı taşıdığını hepimiz düşündük. Nitekim bahsedilen eylemin “suç” olduğuna karar verilse bile hapis yatmasını gerektirecek bir tablo ortaya çıkmayacaktı.
Buna rağmen bir insanı, iki yaşında bebeği olan bir anneyi sırf bu sebepten hapsetmeye kalkmanın faşizmden bir farkı yoktur. Bunları ifade ettikten sonra değinmek istediğim konuya geçeyim.
Gülşen’den Kahraman Yaratmak
Gülşen, son dönemde konserlerindeki giyimini belirli kesimleri rahatsız edecek biçimde tercih etmekte. Ayrıca kadının özgürlüğü ve LGBTİ kesimlerine yönelik söylemleri yine sıklıkla dile getiriyor. Bu duruşundan dolayı da zaten malum cenahın hedef tahtasına oturtulmuştu. Kendisini, coğrafyamızın kanayan yaralarından birine dikkat çektiği için tebrik eder ve duyarlılığı için kendi adıma teşekkür ederim. Fakat bu teşekkürü ederken düşünmeden de edemiyorum.
Gülşen “hanım kızımız” yaklaşık 25 yıldır piyasada olmasına rağmen, savunuculuğunu yaptığı görüşü yeni yeni dillendirmeye başladı. Neden bu kadar zaman hiçbir söz söyleme ihtiyacı duymadı da son dönemde tabiri caizse artık kaşırcasına hareket ediyor? Halbuki bu meseleler üzerinde yaşadığımız coğrafyanın kadim sorunları. Yanlış anlaşılmasın, Gülşen’in bu konulara dikkat çekmesini kıymetli buluyorum. Ancak sorunu bitmeyen memleketimizde, başka hiçbir toplumsal konuda bu zamana kadar fikir beyan etmeyip, neden salt tek bir konu üzerinde özellikle duruyorsunuz? Her konserinizde LGBTİ bayrağı açmayı bir ritüel haline getirmiş olabilirsiniz. Her konserinizde bu yönde bir açıklama yapıp konuya dikkat çekmek, farkındalık yaratmak istiyor olabilirsiniz. Bu fikirlerimi paylaştığım bir arkadaşım, “Yapma Hakan, insanın fikirleri değişebilir, gelişebilir” dedi. Düşündüm ve hak verdim. Evet insanın fikirleri değişebilir ve gelişebilir ama bir aktivist olmaya karar verdiyseniz topluma zarar veren çoğu konu hakkında bir fikriniz ve söyleminiz olmalıdır. Yanılıyorsam da beni affedin.
Ne yalan söyleyeyim, ben kendisinin bir PR çalışması çerçevesinde artık bu yolu tuttuğunu, bu söylemlerin popüler olduğunu ve prim yaptığını görerek, (işin iyice cılkını çıkardığını da demeyeyim ama) sinekten yağ çıkarırcasına hareket ettiğini düşünüyorum. Elbette fikrime katılmayacaklar olacaktır, herkese saygı duyuyorum. LGBTİ bireylerin haklarına, mücadelelerine, kendilerini temsil etme ve yaşadıkları ayrımcılık ve mağduriyetleri ifade etme haklarına halel getirecek en küçük şeye sebep olmak istemem. Zira hasbelkader bir roman yazıp yayımlatmış ve o romanda da transeksüel bir karaktere yer vermiş ve özellikle İstanbul şehrindeki transeksüel bireylerin de yaşadıkları insanlık dışı zulmü anlatmaya çalışmış biriyim.
Ayrıca yine başıma bir şey gelmeyecekse eğer, sahne kostümleri hakkında da bir çift söz söylemek istiyorum. Kadının giyimi kuşamına yapılan saldırılar, sırf bu yüzden taciz ve tecavüzü meşrulaştırmaya çalışanlar ve kendi sapıklıklarının üzerini kadını kapatmaya çalışmakta bulan hasta ruhlular hakkındaki fikrimi şu cümleyi kurarken anlatabilmişimdir ve fazlasına gerek yok sanıyorum.
Siz topluma ve özellikle kadınlara özgür olduklarını, kimsenin dayatmasına göre yaşamak zorunda olmadıklarını anlatabilmek için ve belki de sırf bu kesimlerin baskısına başkaldırı olsun diye hareket edebilirsiniz. Fakat bu tavırlar şöyle riskler barındırmıyor mu?
Artık bizlerin kadın bedeninin tabu ve meta olarak görülmesi ve kullanılmasına karşı duruşumuzun aksine, tam olarak bir meta olarak kullanılması haline dönüştüğüne dair yorumlara bütünüyle “haksızdır” diyebililir miyiz?
Şeytanın avukatı şöyle dese cevabınız ne olurdu?
“Sırf prim yapmak için, konuşulur olmak için, dikkat çekmek için kendi bedenini de özellikle her fırsatta kullanmaya çalışanların, teşhirciliği hedefleyenlerin kadının ve kadın bedeninin özgürlüğü anlayışına artık zarar vermeye başladıklarını düşününenler külliyen hatalı mı?”
Gelelim Gülşen’in kahraman ilan edilmesine. Evet, fikrine, duruşuna, hareketlerine, icra ettiği ürüne katılmayabiliriz, sevmeyebiliriz. Fakat kimsenin fikrinden ötürü baskılanmasına kayıtsız kalamayız, yahut bir söz üzerine hapsedilmesine karşı elbette ki sesimizi yükselteceğiz.
İyi de neden bu zamana kadar yeterince yükseltmedik? İnsanlar iftiralar yüzünden yıllarca bu ülkede hapislerde çürütüldüler, kanser edilip öldürüldüler, itibarları yerle bir edildi, işlerinden mesleklerinden edildiler, aileler parçalandı, gururlarına yediremeyip intihar ettiler, sayısız dram yaşandı da bir pop şarkıcısının abuk bir sebepten iki gün tutuklanması kadar konuşulmadı.
Yanlış anlaşılmasın Gülşen’in olayını küçümsemeye çalışmıyorum ama bugüne kadar hiçbir haksızlığa ses çıkarmayanların, “Oo bu kadar da olmaz ki, bizi sindirmeye çalışıyorlar” demeye bugün başlamalarını da en hafif tabirle ikiyüzlülük olarak görüyorum.
Demek ki kapımıza, en yakınımızdakine gelmedikçe çoğunluk adamsendeciliği oynuyor. Çoğunluk, bana ne kardeşimciliği oynuyor, üç maymunu oynuyor, kulaklarını tıkıyor, gözünü kapıyor, cımbızı eline alıp aynasına bakıyor. O halde kimse kusura bakmasın, biz buna müstahakız! Tavrınızı koymadığınız bir rejim gün gelir sizi de elden geçirir arkadaşlar! Bizimki gibi bir ülkede, “Ben siyaseti sevmiyorum aman bu konular bana çok sıkıcı geliyor,” diyerek işin içinden sıyrılamazsınız. Yoksa gördüğünüz gibi siz sustukça, size veya sizin sevdiklerinize sıra elbet geliyor.
Gülşen, tutukluluk sürecinde, “Söylemimden rahatsızlık duyan ve incinen herkesten özür diliyorum,” şeklinde bir açıklama yaptı.
Makul bir açıklama ama geri adım atıp atmadığı konusuna pek bir ipucu vermiyor. Sonuçta, Gülşen imam hatiplerle alakalı bu sözleri söylerken yanlış anlaşıldığını kastetmiş ancak kadın ve LGBTİ’ler konusunda sözü olan birine yaraşacak, “Evet yanlış anlaşıldım ama ülkemizdeki tarikat ve cemaat yurtlarında ve din kisvesi altında yapılanlar da malum” gibi bir açıklama da yapmamıştır.
Veya moda tabirle “İmam hatipler kapatılsın” diyememiştir! O halde burada devreye “samimiyet karinesi” giriyor. Bundan sonra Gülşen hanımı daha yakından takip edeceğim. Bakalım, kendisi yine aynı cüretkar tavrını giyimiyle ve söylemiyle sürdürebilecek mi, yoksa bu konuda egemenlerin gönlünü alacak biçimde giderek azalan bir ivmesi mi olacak? Sonuç olarak bizim için popçu da olsa cesur insan cesur insandır. Göreceğiz.